27 Şubat 2013 Çarşamba

Suriye'de CIA-MI6* Operasyonları ve Sabotajlar


*MI6: 6 Nolu Askeri İstihbarat Birimi (Military Intelligence Section 6)


www.globalresearch.ca

Çeviri Haber
Burak Biçer




- Suriye’de yaşanan olayları en iyi şekilde yansıtan bu makale, 2012 yılının Şubat ayında, deneyimli savaş muhabiri Felicity Arbuthnot tarafından yazılmış ve aynı yıl Global Research’ta yayınlanmıştır. -

Bu makale medyanın yanıltıldığı, nesnel gerçekliklerin üzerinin örtüldüğü ve yalanların bir şekilde tarihin sayfalarına yedirilmeye çalışıldığı bir zamanda, ABD-NATO güdümlü şeytani emellere hizmet eden terörizm kavramının İstihbarat birimleri tarafından nasıl ustaca kullanıldığını göstermektedir. Bunun için ulus-devletlerin çöküşünü başlatan özellikle “tiranlık” ve “kendi masum halkını öldürme” üzerinden saldırılarını dayanak olarak gösteren bu yapı demokrasi yanlısı bir görünüme bürünerek hedef ülkeye saldırıyı Esed örneğinde olduğu gibi uluslararası kamuoyunda meşru kılma çabasındadır. 
Basına sızdırılmış ABD-İngiltere istihbaratlarının belgeleri 1957:
- Liberal güçlerin hareket serbestini kolaylaştırmak için o bölgedeki kilit isimlerin saf dışı bırakılması ve böylece daha en başından bunu başarmak için ayaklanmanın durdurulması gerekmektedir.
- Suriye’deki iç karışıklıklar müdahale için olgunlaşmıştır ki CIA buna hazırlanmaktadır. MI6 ise bölgedeki isyancılarla beraber hareket edecek , Olayları sadece Şam’da değil ülke geneline dağıtarak rejime darbe vuracaktır. Dahası sınırlarda gerekli korkunun yaratılması ve sınır çatışmaları, Suriye’ye müdahale için bir olanak sağlayacaktır.
- Bu sırada CIA ve MI6’nın hem psikolojik olarak hem de doğrudan eylemlerle bölgedeki tansiyonu yükseltmesi gerekmektedir. 

Bu belgeler ışığında Suriye’de gerçekten ne olduğu konusunda ve daha 10 yıl önce zamanının Atatürk’ü olarak da anılan, şimdi ise ABD’nin ve bir grup Avrupa ülkesinin desteğini alan Suriyelileri hunharca öldüren “psikopat” derecedeki diktatör Esed’in, bir an önce gitmesi konusunda kafası karışık olan birisi için işin özünü anlamak gerçekten kolay mıdır?
Bunu anlamak için şu soruyu sormak gerekir: Son zamanlarda, 2003 yılında basına sızan belgelerde olduğu olduğu gibi, ABD ve İngiltere’nin Suriye’ye karşı herhangi bir savaş tehdidinde bulunduğu haberi, Avrupalı gazeteler tarafından özellikle BBC tarafından o dönem yanlışlıkla atlanmış olan bir haber, verilmiş miydi?
O yıllarda yani 2003’te Irak’ın işgal altında olduğu yıllarda, Londra Üniversitesi Uluslar arası Tarih bölümünden Matthew Jones 1957 yılında ABD ve İngilitere gizli istihbarat servisleri arasında yapılmış olan anlaşmanın belgelerini bulur. O zamanın ABD Başbakanı Dwight Eisenhower ve İngiltere Başbakanı Harold Macmillan arasında yapılan bu anlaşma bir cümleyle şöyledir: 
- CIA- MI6 işbirliğinde hazırlanan plan: sahte sınır çatışmaları-olayları hazırlayıp Suriye’ye komşu olan Batı yanlısı devletlerle ülkeye müdahale için ortamın hazırlanması.
Planın temelinde o zamanın Başbakanı Shukri al-Quwatli’nin desteklediği güç odakları vardı. Hedefte ise Askeri İstihbarat başkanı Abd al-Hamid Sarraj, Suriye Genel Kurmay Başkanı Afif al-Bizri ve Suriye Komünist Partisi başkanı Khalid Bakdash vardı. 
Washington’da Ekim 1957’de hazırlanan belgede:
“Liberal güçlerin bölgede aktif olabilmesi için rejimin askeri güç kapasitesini düşürmek ve onu kullanabilmesini engellemek... mümkün olan en kısa sürede sonuç alabilmek için özellikle yönetimde kilit isimlerin saf dışı bırakılması...”
“Bu kilit isimlerin ortadan kaldırılması meselesi ise bölgede isyan hareketinin ilk aşamasında başlatılmasıyla ve o andaki gelişmeler ışığında halledilmelidir.”

İlgili linkler:

http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=25955
http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-14703995http://www.guardian.co.uk/politics/2003/sep/27/uk.syria1
http://www.jadaliyya.com/pages/index/4237/us-on-un-veto_disgusting-shameful-deplorable-a-tra
http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=25955

"Kötü Teröristlere" Karşı Nato'nun "İyi Teröristleri"


Çeviri Haber
KAYNAK: www.globalresearch.ca
Burak Biçer 


“İspanyol polis amiri Enrique Baron “La Razon” haber kanalına 24 Ocak’ta verdiği demeçte, şu anda Esed güçlerine karşı savaşmakta olan El-Kaide bağlantılı El- Nursi cephesindeki İspanyol mücahitlerin Suriye’ye geçtiklerini ve bu sırada diğer mücahitlerin de Mali’de Fransız güçlerine karşı savaşmak için orada olduklarını belirtti.
Aynı kanalın haberine göre 3 mücahit Suriye’de öldürüldü. Baron bu teröristlerin İspanya’nın ulusal güvenliği açısından gelecekte bir tehdit unsuru olacağını da sözlerine ekledi.
11 Mart 2004’te Madrid’te 191 insanın ölümüne neden olan birçok tren bombalanmış, yüzlerce insan yaralanmıştı. Bu saldırıların El- Kaide tarafından yapıldığı duyurulmuştu.
Aralık 2011’de eski ispanya başbakanı José Maria Aznar, CNBC’ye yazdığı makalede Arap baharını ve Libya’daki savaşı daha çok İslami yöne kayan bir tehlike olarak gördüğünü belirtti. Eski Başbakan ayrıca makalesinde, Libya’da isyancı kuvvetlerin komutanı olan Abdul Hakim Belhadj’nin de 2004’te trenlerin bombalanması olaylarında şüphelilerden biri olduğunu da yazdı. Belhadj, zaferi boyunca NATO tarafından 2011’de Tripoli valisi olarak atanmıştı. Libyalı terörist ayrıca Britanya’nın solcu kanadı olan Guardian gazetesinde köşe yazarlığı yapmış, islamistlerin demokratik değerleri daha da ileriye taşıdığını makalelerinde yazmıştı.
Esed’e geri adım atılması konusunda çağrılar devam ederken, Batılı liberal demokrasilerle İslami terörizm arasında oluşan yeni ve yabancı bir oluşum kendini tüm Avrupa’da –demokrasi adı altında- duyurmaya başlamaktadır. Mücahit grupların İngiltere’de varlığı belgelenmiş olmakla birlikte İngiltere bu konuya tamamen kayıtsız görünmektedir.
İrlanda da bir süre, en önemli mücahit terörist olarak bilinen ve aynı zamanda 2011 yılında Libya’da savaşmış olan Dublin destekli haydut Mehdi al-Herati’ye kendi sınırları içinde kalma olanağı sağlamış Suriye’de de savaşa katılmasında ön ayak olmuştur. Yüzyıllarca sömürgeciliğe karşı savaşmış ülke olan İrlanda aslında anayasal olarak tarafsız bir ülke. Kendi kurtluş savaşını verdiği 1919 yılı boyunca İngiliz hükümeti İrlanda’yı teslim almak – yıldırmak amaçlı siyahi ve bronz tenliler olarak bilinen ölüm timleri göndermişti. Aynı şekilde bu Nato’nun da bugün Suriye’ye karşı yapmakta olduğu bir sömürgecilik hareketidir. Fakat İrlanda bu konuda tam tersi bir tutumla NATO tarafında yer alarak geçmişte sömürü ve saldırılara karşı yurdunu korumuş olan şimdi de aynı tehdit altında Suriye’yi tiranlıkla suçlamaktan çekinmemiştir.

Alman gazetesi Die Welt’in haberine göre, şu anda El Kaide adına savaşmakta olan yüzün üzerinde Avrupalı mücahit, Avrupa’yı hedef alan saldırılar için bir üs hazırlamaktadır. Yine Batılı gizli servislerin kaynaklarına göre El nursa cephesi komutanı Abu Mohammad Al-Dschulani Suriye’yi yayılma operasyonu için bir üs ve Türkiye’yi de bir araç olarak kullanıp Avrupa’yı hedef alma planına çoktan başlamış olduğunu ve Esed’in düşeceği günü beklediği belirtilmektedir.

Tüm bu olanlara rağmen, Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri bir yandan Mali’de meşru bir savaştan bahsederlerken, bir yandan da Suriye’deki savaşı tamamen tiranlığa karşı bir savaş olarak gördüklerini söylemektedirler.
En sonunda Avrupa devletlerinin sürekli tekrar ettikleri içi boş “Esed halkını öldürüyor” görüşü yönetilen halkın bu hastalıklı yönetimden/kabustan kurtulmasıyla en sonunda taşa çarpacaktır.
Gerçekten Suriye’de savaşanlar yine Fransa’dan gelen mücahitleri de kapsamaktadır. Bir önceki yıl, Fransa’nın Médecins Sans Frontières hastanesinden Jacques Bérès adlı bir doktor, tedavi ettiği hastalarının çoğunun Paris’ten gelen mücahitler olduğunu söylemekteydi ki bu da haberi doğrulamaktaydı.
Yine bu ikililiğe örnek olarak Fransız bir yargıç olan Marc Trévidic’in Suriye’de savaştıkları gerçeği ortaya çıkmasının ardından mücahitler için gülerek söylediği bir sözü verelim: “Onlar bizim dostlarımız, nasıl onlara terörist diyebiliriz?”. Fakat Yargıcın gülüşünün Fransa’nın Suriye konusunda oldukça absürd politika izlediğini ima etmek için mi söylediğini yoksa açıkça Fransa’nın güvenliği nedeniyle jeopolitik önemden kaynaklı olarak kimin terörist veya olmadığını kabul edip etmediği mi anlaşılmalı?
Yargıç Trévidic, 5 Ocak’ta Fransız devlet radyosuna verdiği röportajda, Fransa’nın Terörist saldırılar karşısında yasal olmayan bir “Guantanamo Buy” benzeri hapishane sisteminin uygulayabileceği uyarısında bulunmuş ve yine açıkça Fransa’nın Suriye’de savaşta aşırı İslamcı terör gruplarını desteklediğini itiraf etmiştir. Oysa normal bir toplumda bu hakim, terörist gruplara göz yummaktan, onları görmezden gelmekten dolayı suçlu bulunması gerekirdi; fakat bu böyle olmadı.
Yine 11 Ocak’ta aynı radyoya verdiği demeçte Suriye’de savaşan Paris çıkışlı mücahitlerin ileride Fransa ulusal güvenliğine bir tehdit oluşturup oluşturmayacağı sorusuna şöyle yanıt vermiştir:
“Beşar rejimine karşı savaşmak için Türkiye sınırlarına giden birçok genç mücahit bulunmakta; fakat bir farkla ki o da Fransa‘nın bir düşman olarak görülmediğidir. Bu sebepten bu konuya farklı bakmaktayız. Bu gençler gelecekte Fransa için tehlike yaratabilir ama onlar şu an için Esed’e karşı savaşmaktadırlar ve Fransa yanlarında olacaktır. Burada yani Mali’de ise Fransa mücahitlere karşı savaşmaktadır. O yüzden mesele burada başlamaktadır.” Diyen yargıç, Esed’in düşmemesi durumunda Fransa’yı bombalayabileceğini söyledi. “Teröristlerle önem verdiğimiz politik konularda uyuştuğumuz takdirde sorun yok.”

Açıkça Suriye’de İslamcı teröristlerle aynı safta yer aldığını ama Mali’de ise “Anti-terörist” söylemiyle İslamcı guruplara karşı savaştığını söyleyen bir Batı görüyoruz. Aynı şekilde, Science Po universitesinde terör uzmanı olan bir başka isim, Jean-Pierre Filiu: “ Fransa için, Mali’de savaştığı teröristler aslında uyuşturucu kaçakçılığı suçlarından daha farklı bir durum değil ama NATO Suriye’yi kendi kuklalarıyla yeniden yayılmacı emeller için inşa etmesi durumunda Suriye’de NATO safında yer almak Fransa için tamamen kabul edilebilir.

Sonuç olarak Batılı yetkili makamların kendileri de ana akım medya kaynakları da bu ikililiği – çelişkiyi kabullenmekte, “Esed gitmek zorunda”, “Esed halkını öldürüyor” gibi hastalıklı bir hikayenin hiçbir şekilde haberciliği de yansıtmayacağı açıktır.